31 Ocak 2010 Pazar

Astroloji Hikayesi-"Deniz Otel'de"


Deniz Otel’de

Birlikte astroloji dersi aldığımız çok yakın bir arkadaşım, geçenlerde bana kendi başından geçmiş bir olayı anlattı. Ben de bu hikâyeyi yazıp, gazete okurlarıyla paylaşmak istedim.

“Bir gün eşimin erkek kardeşi eşiyle kavga edip evi terk etmiş ve geceyi dışarıda geçirmiş. Karısı bize telefon açıp, onu bulmamız için yardım istedi. Ne yapacağımızı, nerede arayacağımızı bilemedik. Kayın biraderim kimsenin telefonlarına cevap vermiyordu. Kendisi çok değişik bir tipti; nerde, ne yapacağı belli olmazdı; ayrıca küsme ve inat huyu da vardı ki, onu kimse yumuşatamazdı.

Ben daha o zamanlar, astroloji eğitimimde “Horari derslerini” almamıştım. Sadece Yücel Sügen’in Horari kitabından okuduğum kadar bir şeyler biliyordum. Lazım oldukça, o kitaptan aradığım konuyla ilgili bölümlerden bir şeyler anlamaya çalışıyordum. Eşime “Ben bir astrolojik konuma bakayım, belki bir ipucu bulurum” dedim. Hiç böyle şeylere inanmayan eşim “Aman çabuk ol! Ne bakarsan bak, yeter ki bir an önce bir ipucu elde edelim” Dedi.

Yücel Sügen’in kitabını açıp, “Hangi burcun yükseldiğini, yönlerin nasıl bulunacağını, haritada değişken öğelerin mi, yoksa öncü öğelerin mi hâkim olduğunu, arananın kaç vakte kadar bulunacağını” içeren birçok konuyu inceledim ve bu bilgilerden elde ettiğim sonuçları bir kâğıda yazdım.

Bulduğum sonuçları değerlendirip eşime okumaya başladım. “Kardeşin, şu anda deniz kenarında, kapalı bir yerde duruyor ve onu iki üç saate kadar bulacağız.” Dedim. Kitapta aranan kişinin, ne kadar mesafe uzakta olduğunu bulma kuralları da yazıyordu. Oradaki bilgilere göre “7–8 kilometre uzaklık görünüyor” dedim.

Bunları konuştuktan sonra, eşim kardeşini bir kere daha telefonla aradı, nasıl olduysa, bu sefer telefonunu açmıştı. Eşime “Kadıköy’deyim, ama nerede olduğumu söylemeyeceğim” dedi. Onun her zaman böyle şımarık bir tarafı da vardı. Eşim Kadıköy’e gidip her yerde onu aradı. Sonunda onu, Haydarpaşa yakınlarındaki, denize çok yakın olan “Deniz Otel”de buldu.”

01.02.2010-Moda. Mukadder Altaylı

CAN YÜCEL VE FARKINDA OLMAK


Ben Can Yücel’i sadece uçuk kaçık şiirler yazıp, herkese sataşan, argo saldırılarda ve küfürlerde bulunan birisi sanırdım. İşte buna, insanı çok iyi tanımadan yargılama deniyor. Kuran’da buna “zan” deniyor. Ve kuran “Zanda bulunmayın, yanılırsınız” diyor. Ne yazık ki, artık kendisinden bağışlanma dileğinde bulunmak ve ruhuna dua okumaktan başka elimden bir şey gelmiyor. Bağışla beni Can Yücel! Ruhun şad olsun! Nurlar içinde yat!

Bir insanın aşağıdaki gibi bir şiir yazabilmesi için, hangi benlik basamağında olması, tasavvufun hangi enginlerinde yüzüyor olması gerekir? Benim zannıma uyan birisi böyle bir şiir yazabilir mi? Bunun cevabını hakkında bu kadar yanılan ben veremem. “Bu nasıl bir yanılgı” diye başımı taşlara vurasım geliyor. Yalnız ben şunu biliyorum ki, Allah bazı sevgililerini korumak için, onların üzerini örtmüş ve kusurlar ardına saklamıştır. Demek ki bütün o hezeyanlı davranışları, içindeki o volkanları örtmek içinmiş! Can Yücel’i bir de “Farkında Olmalı İnsan” adlı şiirini okuduktan sonra yeniden değerlendirip, yeniden tanıyalım istedim. Hepimize, “Başkaları hakkında iyi zan beslemek hayat tarzımız olsun” diyerek, sevgilerimi sunuyorum. (31.01.2010-Moda-Mukadder Altaylı)

FARKINDA OLMALI İNSAN...

Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin,
Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli,
Fark Ettiğini De
Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın,
Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken
'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu,
Ölürken De Aynı Avuçların
'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorumİşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını
Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada
Yemek Yediğini
Fark Etmeli.
Eşref-i Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.
Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin
Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini
Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin
Sofradayken Önünde Biriken EkmekKırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür.

CAN YÜCEL

Şiir-2010'da "Üç Vav" ve "Vav"


2010’da “Üç Vav” ve “Vav”


Bu sene “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” takviminde, “Geleneksel Türk Kitap Sanatları” başlığında, “Bugünün Ustaları” adı altında, Mayıs ayına gelen sayfada, Osman Özçay’ın “Üç Vav” adlı bir eserini gördüm. Gerçekten “Üç Vav” harfinin yeni anlayışla yazılmış bir düzenlemesi vardı. Ben, gerçekten bu Üç Vav’a âşık oldum. Bu Vav'lar mavi, yeşil ve kırmızı rengin en güzel tonu ile yazılmıştı. Nedenini bilmiyorum, ama baktıkça benim yüreğimi deniz tutmuş gibi yapıyor. Vav anne karnında kıvrılan bir bebeğe benziyor.


Ben bu güzelliği içime sindirmeğe çalışırken, internette “Vav” adlı bir şiire rastladım. Sayın Doğan Çilingir yazmış. Şiirin son bölümü, pek şiir düzenine uyulmadan, estetik amacı güdülmeden, öğretme amacıyla yazılmış. Keşke o bölüm de şiir düzeni ile yazılabilseydi. Fakat bu haliyle de çok güzel, Sayın Çilingir’in gönlüne sağlık. Ona böyle bir güzelliği paylaştığı için minnet duyuyorum. Fakat bu şiir de bende o Üç Vav etkisi bıraktı. Sayın Doğan Çilingir’e teşekkür ediyorum. Bu gönlü titreten güzel şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum.


VAV

İnsan Vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini Elif sanır.

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.

Kulluğun manası Vav’dadır, Elif Ulûhiyetin ve Ahadiyetin simgesidir.

O yüzden Lafz-ı ilahi Elifle başlar.

Elif kâinatın anahtarıdır, Vav kâinattır.

Rabbi Vav gibi mütevazı olsun ister kulları. Musa Dal olmuştur, ama Firavun’un gözü Elif’te kalmıştır.

Yunus, Vav olup balığın karnında, anca kurtarmıştır kendini.

İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da, kim rahattır mezarında?

Vav’ın Elif’le münasebeti ne kadar iyiyse, kâinatın dengesi de o kadar düzgündür.

Kâinatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış,
Rabbi onu imanla doldurmuştur.

Manayı bilmeyenler Vav diyemez vay der.

Buna anlamca vaveyla denir.

Yani Vav olamadıkları için feryat edenlerin halidir.
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekât verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hâkimdir."
İnsan kendinin bile farkında değildir; iki Lam birbirine sarılıp kâinatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur Elif’in ardında,
Kâinatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır.
Zordadır sığınacak yeri yoktur.
Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı;
"Sabır ve Namazla Allah’tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve Ona döneceklerini umanlar ve Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir"
Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur.
İşte o ayet: “Secde et, yaklaş!”
”Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim” demektir bu.
Secde et, Vav ol, vay dememek için, “La” şey olan insan, her şey demek olan Rabbinin önünde.
Doğan Çilingir "