8 Mart 2009 Pazar

Tasavvuf


Kadınlar Günü Yazısı: MEVLANA ve KADIN

Mevlana Mesnevi’de, 2462 ile 2473’üncü mısralar arasında, kadının önemini, dünyada eşi benzeri olmayan muhteşem bir ifade ile anlatmıştır. Önce Mevlana’nın mısralarını, sonra da aynı mısralarla ilgili, Kenan Rufai’nin Mesnevi açıklamalarını, yorumsuz olarak vermek istiyorum. Zaten, siz de göreceksiniz ki, bu satırlardan sonra benim söz söylemem çok büyük saygısızlık olacaktır. Yorumsuz aktarıyorum:

“Allah (Zeyyine-linnas… hükmünce) kadının muhabbeti ile insanı tezyin etmiştir. Hakkın bu tertibinden insanlar nasıl kaçabilir?

Zira Allah kadını, erkeğin sükûn ve teselli bulması için yarattı. Bunun için Âdem Havva’dan nasıl ayrılabilir?

Bir kimse yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza’dan bile ileri geçse ferman dilemek konusunda yine de kadının esiridir.

Sözlerine cümle âlemin mest olduğu Hz Muhammed bile: ” Kellimini ya Hümeyra- Bana bir şeyler söyle, ya Hümeyra!” derdi.

Her ne kadar su ateşe galip ve baskın ise de, bir kabın içindeyken ateş o suyu kaynatır.

Ne vakit bir kap ikisinin arasına girse, ateş o suyu havaya çevirip yok eder.
Zahiren su ateşe galip olduğu gibi, sende kadına hâkim esen de, batınen kadına hem mağlup, hem de talipsin!

Böyle bir hususiyet ancak insanda vardır. Hayvandaki muhabbet duygusu eksiktir. Bu da hayvanın insan derecesinden aşağıda olmasından kaynaklanır.

Resulullah efendimiz: Kadınlar, akiller ve gönül sahipleri üzerine galiptir” dedi.
Diğer taraftan cahiller kadına galip, çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.
Cahillerde rikkat, lütuf, muhabbet azdır. Çünkü tabiatlarında hayvanlık galiptir.
Muhabbet ve rikkat insani vasıflardır. Gazap ve şehvet ise, hayvani sıfatlardır.
Kadın hakkın nurudur, sadece sevgili değil, sanki Halik’tır, mahlûk değil!”

Kenan Rufai’nin açıklanması: Kadın sevgisini, bizzat Hak süslemiştir, halkın ondan kopması nasıl beklenebilir? Meğerki yine Hak’tan bir hidayet erişsin.

İlahi tecelliye mazhar olan Âdem peygamber, tecelli nurları içinde dayanma kudretini kaybedince, üzerine ceberut ve melekût âlemlerinin de nuru indi. Âdem Havva ile alışkanlık peyda ederek, Allah’ın tecelli hamlelerinden ürkmesin, kendini güçsüz hissetmesin diye, Havva böyle bir nurdan yaratıldı.

Hz Muhammed’in, maneviyat âlemine daldığı ve ilahi âlemlerin enginliği karşısında dehşette kaldığı zamanlarda, Hz Ayşe’ye hitap ederek: ”Kellimini ya Hümeyra! Hümeyra benimle konuş!” diye seslenmeleri de, bundan ve ara sıra Dünya’ya çekilme ihtiyacından kaynaklanmıştır.

Bir kimse, İran destanının büyük pehlivanı Zaloğlu Rüstem olsa, hatta kahramanlıkta Hz Muhammed’in amcası Hz Hamza kudretinde bulunsa, yine de sevdiği kadının zebunudur. Su ateş gibi heybetli bir varlığı söndürme gücüne sahiptir. Fakat aynı su, bir kap içine konunca, ateş onu kaynatır; bir damlası kalmayana kadar buharlaştırıp havaya karıştırır.

İşte erkekle kadın da ateşle su gibidir. Görünüşte su gibi olan erkek, kadına hâkim durumda olsa da, işin iç yüzü öyle değildir. Ateşin harareti gibi kadının sevgisi ve cazibesi de, erkeği coşturup kaynatarak tüketme gücüne sahiptir.

İnsanın varlığındaki ruh da su gibi saf ve şeffaftır. Nefis de ateş gibi yakıcı ve kaynatıcıdır. Bunun için, nefis ateşi ruh suyunu kaynatarak, ondaki ruhani letafeti, vücutta dağıtıp, ruhu nefse bağlı hale koyar. Ruhun ateş üzerine konan bir kaptaki su gibi kaynaması bu yüzdendir. Yine bu yüzden, kadını isteyen erkek, görünüşte kadına hâkim durumdadır.

Fakat aslında erkek; hem kadına, hem de kadın gibi dişi tabiatlı olan nefse karşı yenik ve mahkûm durumdadır. Çünkü hayatta kaldığı müddetçe, hiçbir erkek kadın olmadan hayatını sürdüremez.

Akıl ve aşk sadece insanda olduğu için, bu özellikler de sadece insanda vardır. Hayvanda akıl yoktur; aşk da eksiktir. Aşk ve akıldaki bu noksanlık sonucunda, hayvanlar dişilerine mağlup olmazlar.

Bu yüzden Hz Muhammed, “Kadınlar akıl ve gönül sahibi erkelere hükmederler”, buyurmuştur. Akıllı ve ince ruhlu erkekler kadınlara karşı daima anlayışlı ve şefkatli olur. Onlara sert davranmaktan, onları kırmaktan, incitmekten çekinirler. Ancak cahil ve akılsız erkeklerde, hayvanlık sıfatları baskın olduğu için, kadınlara kaba ve sert davranırlar; onları ezmeğe çalışırlar. Sertlik ve şehvetli yaklaşımlar hayvanlara ait; aşk ve ruh inceliği ise insanlara ait sıfatlardır.

İnsanın sevdiği kadına karşı sevgi ve çekiliş duyması boşuna değildir. Çünkü kadın, Allah güzelliğinin yeryüzüne vurmuş bir nurudur; kadın sadece sevgili değildir; yaratılmış değil, adeta yaratandır.

Bu gerçek anlaşıldıktan sonra, “Kadın erkeğin yarısıdır” diyen peygamberin hadisi, daha iyi anlaşılmış olur. Böylece, en kuvvetli erkeklerin bile kadınlar karşısında zaafa düşmelerindeki sır meydana çıkmış olur. Bu durumda, ancak seviyeli ve irfan sahibi erkeklerin kadına mağlup olabildiklerini anlıyoruz. Bir erkeğin kadına tutkun olması, onun kemal ve irfanının ölçüsüne göredir.

Kuran’da İslam’ın kadınlara verdiği değer çok açıktır; Kuran her seslenişini kadın ve erkek ayırmadan yapmıştır. Kuran, inanmış kadınları ve inanmış erkeklerden ayrı düşünmemiş ve ikisine de aynı hitabı yapmıştır.

Allah’ın kadına verdiği değer, kadının kendi yaratıcı kudretinden vasıflar taşıması, hayatın devamlılığında büyük vazife görmesi gibi, ilahi kaderin azizi bir işaretini taşımasındandır. “Kadına olan muhabbet, onların vücutları aynasında Allah’ı müşahede edebilmektendir.”

Muhittin Arabi’nin meşhur müridi İbn-i Farız da, ”Her güzelin güzelliği, Allah güzelliğinden aksetmiş bir parçadır” demiştir. Demek ki, erkeğin kadına sevgisi bir bakıma onun vasıtasıyla, ilahi güzelliğe kavuşmayı dilemek manasındadır. Bunun için de kadının erkeğe galebesi-baskın olması- normaldir. Fakat bu düşünce, ancak belirli bir irfan seviyesine varmış ve maneviyat âlemlerinde mesafeler kat etmiş erkekler için doğrudur.”

8 Mart 2009-Pazar-Kadıköy, MUKADDER ALTAYLI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder